SAĞLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SAĞLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Şubat 2014 Perşembe

Dikkat! Ağır Okul Çantaları Çocukların Skolyoz Olmasına Neden Oluyor

Okula giden çocuklara hiç dikkat ettiniz mi? Minicik bedenlerine inat kocaman kocaman çantaları nasıl da taşıyorlar.

Ortopedi uzmanları, ağır okul çantaları konusunda hem öğretmenleri hem okul yönetimlerini hem de anne-babaları uyarıyorlar. 

Özellikle çocukların ergenliğe girdiği 12-15 yaş aralığında hızlı boy uzamasına bağlı olarak omirilik rahatsızlıkları da ortaya çıkmaya başlıyor. 

Çocukların boyları ergenlikle birlikte hızlı uzadığı için kas ve iskelet gelişimi aynı hızda olamıyor. Bunun sonucunda iskelet sisteminde skolyoz denilen omurga çarpıklığı ortaya çıkıyor.

Uzmanlar ağır okul çantalarının çocukların kas sisteminde zorlanmaya neden olduğunu belirtiyorlar.  Okul çantasının hafif olması ve çantanın tek omuzda değil iki omuzda taşınması gerektiğinin altını çiziyorlar

Skolyoz her yaşta rastlanan bir hastalık olmasına rağmen en çok ergenlik çağındaki çocuklarda görülmektedir. 

Ergenlik çağına giren çocuğun omurgasını düzenli olarak kontrol etmek hastalığın erken teşhis edilmesine yardımcı olur.

Omurganın göğüs (thoracic) ve bel (lumbar) kısmında "S" şeklinde eğrilik olarak bilinen skolyoz sadece göğüs veya bel kısmında olabileceği gibi bazı vakalarda her iki bölgede de (kifoskolyoz) olabilmektedir. 

Hastalık farklı nedenlerden kaynaklanabiliyormuş.  Doğuştan ortaya çıkabilen skolyoz vakaları olabileceği gibi çocuk felci, beyin felci ya da kas erimesine bağlı olarak gelişen skolyoz vakalarına da rastlanabilirmiş. Bir de nedeni bilinmeyen, birden bire ortaya çıkan vakalar olabiliyormuş.

Türkiye'de 2,5 milyon skolyoz hastası olduğu tahmin ediliyor. Bu rakamın daha fazla artmaması için çocukların kas ve iskelet sistemini geliştiren ve güçlendiren spor dallarına yönlendirilmesini tavsiye eden uzmanlar, özellikle yüzme, jimnastik, voleybol, basketbol, kayak, kürek gibi kol ve omurga kaslarını geliştiren spor dallarının skolyoz tedavisinde etkili olduğunu belirtiyorlar. 

Skolyoz hastalığının en önemli özelliklerinden birisi de ne yazık ki hiç ağrı vermeden ilerlemesi. Dikkatli anne-babaların dahi gözünden kaçabilen hastalık maalesef çoğu zaman ilerledikten sonra farkedilmektedir.

Anne ve babalar ergenlik çağına giren çocuklarını düzenli aralıklarla kontrol etmelidirler. Örneğin; çocuğun kürek kemiğinin biri daha aşağıda duruyorsa,  memenin biri yukarıda biri aşağıda ise, pijamasının bir tarafı daha kısa duruyorsa, omuz ve kalça simetrik durmuyorsa skolyoz şüphesi var demektir. 

Çocuğunuzun omurgasında herhangi bir eğrilik fark ettiğinizde bir ortopedi uzmanına başvurmanız en doğrusudur. Ortopodi uzmanı tarafından skolyoz teşhisi konuldu ise bundan sonra yapmanız gereken şey, doktoronuzun tavsiye ve önerilerine harfiyen uymak. 

Skolyoz derecesi omurgada meydana gelen eğriliğin derecesini göstermektedir. Aynı zamanda hastalığın hangi aşamada olduğunu da gösterir.  20 derece altındaki eğrilikler çoğunlukla jimnastik ve yüzme gibi sporlarla düzeltilebilmektedir. 

20 derece ile 40 derece arasındaki eğriliklerde jimnastikle birlikte korse kullanılması da gerekir. Skolyoz korsesi kullanımı son derece zor ve zahmetlidir. Ancak birçok skolyoz vakasının ilerlemesi korse ile durdurulabilmektedir. Hastaya özel hazırlanan korse, dikkatli kullanıldığında hastalığın tedavisinde etkilidir.

40 derecenin üzerinde olan ve ilerlemesi korseye rağmen durdurulamayan vakalarda cerrahi müdahale gerekir. Ameliyatta amaç sadece omurgadaki eğriliği düzeltmek değil eğrilik nedeniyle sıkışan iç organları rahatlatmaktır. Skolyoz hastalığı özellikle akciğerlere baskı yaptığı için hastanın solunum kapasitesini düşürmektedir. Ameliyattan sonra hastanın solunum kapasitesi önemli ölçüde artar.


                                              Görsel alıntıdır

Dikkat! Ağır Okul Çantaları Çocukların Skolyoz Olmasına Neden Oluyor

Okula giden çocuklara hiç dikkat ettiniz mi? Minicik bedenlerine inat kocaman kocaman çantaları nasıl da taşıyorlar.

Ortopedi uzmanları, ağır okul çantaları konusunda hem öğretmenleri hem okul yönetimlerini hem de anne-babaları uyarıyorlar. 

Özellikle çocukların ergenliğe girdiği 12-15 yaş aralığında hızlı boy uzamasına bağlı olarak omirilik rahatsızlıkları da ortaya çıkmaya başlıyor. 

Çocukların boyları ergenlikle birlikte hızlı uzadığı için kas ve iskelet gelişimi aynı hızda olamıyor. Bunun sonucunda iskelet sisteminde skolyoz denilen omurga çarpıklığı ortaya çıkıyor.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Septik Şok Nedir?


 Ünlü sanatçı Nejat İşler, septik şok nedeniyle hastaneye kaldırılınca çok fazla bilmediğimiz bir terim olan septik şok terimi dilimize yerleşti. 

Peki, septik şok nedir

Septik şok bir enfeksiyona bağlı olarak gelişen ve bütün organları ilgilendiren, ölümle dahi sonuçlanabilen ağır bir tablodur. 

Septik şoka hastalık üretme kapasitesine sahip olan organizmaların, organ ve dokularda iltihap üretmesi neden olur.

Septik şok damardaki kan akışını etkileyen ve hayati tehlikeye neden olan bir şok tablosudur.

Septik şokta hastaya yeterli sıvı verilidiği halde kan basıncı yükselmez ve kandaki iltihap oranı yüksektir. 

Kandaki yüksek iltihap oranı hayati organları olumsuz etkileyerek bu organların çalışmasında bozukluk meydana getirir. 

Bu nedenle septik şok terimi ile çoklu organ yetmezliği terimi her zaman bir arada kullanılırlar. 

Septik şok ilk önce solunum ve boşaltım sisteminde bozulmaya neden olur, bu nedenle septik şoka giren hastalar solunum cihazına bağlanırlar.

Septik şok belirtileri nelerdir

Septik şok tablosunda öne çıkan belirtiler; nabız yüksekliği, ateş, üşüme, vücut ağrısı, kusma, ciltte ortaya çıkan lekeler, baş dönmesi, mide bulantısıdır. 

Kimler septik şok riski taşır?

Kanser hastaları, erken doğan bebekler, yaşlılar, AIDS hastaları, bağışıklık sistemi zayıf olanlar, siroz hastaları, kronik böbrek yetersizliği yaşayanlar, şeker hastası olanlar, KOAH hastaları normal insanlara göre daha fazla risk taşırlar. 

Bu arada ünlü oyuncu Nejat İşler İstanbul'a sevk edilmiş. Nejat İşler'in tedaviye olumlu cevap vermesi ve klinik bulgularda meydana gelen iyileşme sonrasında doktorları İstanbul'a sevk edilmesine izin vermiş. 




20 Ocak 2014 Pazartesi

Öksürükle Baş Edebilmek İçin En Etkili İlaç; Kara Turp ve Bal

Kış aylarının en önemli rahatsızlıklarından birisi de öksürüktür. Özellikle inatçı ve geçmeyen öksürük hayat kalitemizi düşürür ve bize zor zamanlar yaşatır. 

Kış ayları ile birlikte pek çoğumuz öksürük nedeniyle sıkıntılı günler yaşamak zorunda kalıyoruz. Özellikle astım ve nefes darlığı gibi kronik hastalığı olanlarda öksürük önemli bir problem haline geliyor.

Peki, öksürükle mücadelede en etkili yöntem nedir

İnatçı öksürükten ilaç kullanmadan kurtulmak mümkün. Hepinizin bildiği gibi doğa ananın insanlara verdiği en önemli hediyelerden birisi baldır. Balın sağlık açısından değeri ve önemi tartışılamaz. Balın öksürüğe iyi geldiğini bilmeyeniniz yoktur. 

Peki bal ile kara turp kullanılarak hazırlanan karışımı hiç duydunuz mu? Evet, yanlış duymadınız.  Kara turp ve bal kullanılarak hazırlanan karışım öksürük için en etkili ve en doğal ilaç

Karışımı hazırlamak için kara turpun dış kabuğunu temizleyin ve bir güzel yıkayın. Kara turpun kabuğunu soymadan  içini oyun. Dış kabuk kalacak dikkat edin.  Turpun beyaz kısmını da tamamen yok edecek şekilde oymayın. Beyaz kısım tamamen oyulmayacak yani. 

Turpun içindeki oyuk kısma kaliteli baldan birkaç yemek kaşığı  doldurun. Balı koyduktan sonra turpun kestiğiniz kısmını kapak olarak kapatın ve bu şekilde 24 saat soğuk bir yerde bekletin. İşte, mucize kara turp ve bal karışımınız hazır.

Bu karışımdan günde birkaç şeker kaşığı tüketmeniz öksürükten kurtulmanız için yeterli.

Geçmiş olsun...


11 Ocak 2014 Cumartesi

Sigarayı Bıraktım, Sağlıklı Yaşamak İçin Şekeri de Bırakmam Gerekiyor

Merhaba arkadaşlar...

Birkaç gündür gazetelerin sağlık köşeleri ve blogger arkadaşlar tarafından paylaşılan blog yazıları aracılığı ile şekeri bırakmam gerektiği konusunu kafamda daha fazla netleştirdim. 

Daha önce sigarayı nasıl bıraktım başlıklı yazımda sigarayı bırakma serüvenimi yazmış, sigarayı bırakırken ne kadar zorlandığımdan bahsetmiştim. 

Ben çayı çok seven ve çayı da aşırı şekerli içen birisi olarak şimdi de şekeri bırakmak zorundayım. 

Aslında baklava, reçel, bal, çikolata gibi tatlı şeyleri pek yiyen bir insan değilim. Ama ilk çocuğumu elime aldığım ve kim ne derse onu yaptığım lohusalık dönemimde, şekerli çayın sütü artıracağını söyleyen büyüklerim sayesinde bol şekerli çay içmeye başladım. Ki, o güne kadar çayıma şeker atmazdım.

Lohusalık dönemimde çok süt olsun diye alıştığım şekerin birgün başımın belası olacağını hiç tahmin etmezdim. 

Evet arkadaşlar yanlış duymadınız, şeker insan sağlığına sigara ve alkol kadar zarar veriyormuş. 

Doktorlar şeker tüketimini azaltmak gerektiğini altını çize çize, gözümüze soka soka söylüyorlar. 

Anlayan anlar. Valla ben doktorlar tarafından yapılan bu uyarıları üstüme aldım. Aynen sigarada olduğu gibi şekeri hayatımdan tamamen çıkartmak istiyorum. 

Of Allah'ım, şekersiz çay içmek istemiyorum ama sağlığımı da kaybetmek istemiyorum. 

Bu arada aşırı şeker tüketimi obeziteye ve şeker hastalığına davetiye çıkarmakmış haberiniz olsun. 

Vücudumuzun şekere ihtiyacı olmadığını söyleyen uzmanlar  şekeri en tatlı zehir olarak tanımlıyorlar. (Prof.Dr.Canan Karatay)

 Meyve ve sebzelerde zaten şeker olduğunu belirten uzmanlar vücuda ekstra şeker yüklemenin şeker hastalığı ve obeziteye neden olacağını belirterek şekerin zararları konusunda uyarıyorlar.

Uzmanlara sonuna kadar inanıyorum. Şekerli çay içtiğim için ben de kilo alıyorum. Yürüyüş falan yapsam da kilom yerinde sayıyor. Şişman değilim ama kiloluyum. 

Yaşım ilerlediğinde obez ya da şeker hastası olmak istemiyorum. Karar verdim, şekeri bırakıyorum..








6 Ocak 2014 Pazartesi

İnatçı Grip Salgınına Karşı Dikkatli Olun


Son günlerde herkes dünyadaki ve Türkiye'deki grip
salgınını konuşuyor. Kış aylarında artış gösteren grip vakaları son günlerde hem dünyada hem de ülkemizde birçok insanın yatak döşek yatmasına neden oluyor.

Hastanelere öksürük, ateş, baş ağrısı, burun tıkanıklığı ya da burun akıntısı, kas ve eklem ağrısı şikayetiyle başvuranların sayısı son bir aydır çok artmış.

Doktorlar bu grip salgınını domuz gribi ile karıştırmamak gerektiğini söylüyorlar. Yani söylendiği gibi salgın domuz gribi salgını değil ama domuz gribinden daha inatçı ve daha beter bir grip salgını

Ülkemizde yaygın olarak görülen grip vakalarının domuz gribi olmadığına dair resmi açıklama Sağlık Bakanlığı tarafından yapıldı. Türkiye'deki grip salgınına domuz gribi neden olan virüs değil H3N2 virüsü neden oluyor. 



Son bir aydır görülen grip ve soğuk algınlığı şikayeti nedeniyle birçok insan yatak döşek yatmak zorunda kalıyor. 

Gribin ne menem bir hastalık olduğunu hepimiz biliriz. H3N2 virüsünün neden olduğu grip vakaları ise daha ağır seyrediyormuş. Hastalıkta ilk 48 saatin çok önemli olduğu belirtiliyor. 

Uzmanlar salgına karşı herkesin dikkatli olması gerektiğinin altını çiziyorlar. Özellikle risk grubunda bulunanların önlem alması gerektiğini belirten uzmanlar, kronik hastalığı olanlar, yaşlılar ve çocukların hastalığa karşı korunması gerektiğini belirtiyorlar. 

Peki grip hastalığından korunmak ve kurtulmak için ne yapmalısınız?

  • Ellerinizi sık sık yıkayın.
  • Kalabalık ortamlarda bulunmayın. 
  • Öksürürken ya da hapşırırken ağzınızı kapatın.
  • Hasta insanlarla yakın temastan kaçının.
  • Kronik hastalığı olanlar, yaşlı ve çocuklar mutlaka grip aşısı olmalı. 
  • Yakınınızda hasta birisi varsa bardak, çatal, kaşık, havlu vb. eşyaları ortak kullanmayın. 
  • Ateş, öksürük, burun akıntısı, kas ve eklem ağrısı gibi hastalık belirtileri başlamış ise zaman geçirmeden doktora başvurun. 
  • Hastalık sırasında bilinçsizce ilaç kullanmayın, özellikle antibiyotikleri doktor tarafından uygun görüldüğü takdirde kullanmaya özen gösterin. 


31 Aralık 2013 Salı

Yılbaşı Gecesi Aşırı Alkol Tüketimi Ertesi Gün Şiddetli Baş Ağrısına Neden Olabilir

Yılbaşı gecesi birçok kişi maalesef yemeğin ve alkolün ölçüsünü kaçırmakta. Eğlenceli bir gece geçireyim derken sarhoş olup geceyi sızarak geçirenler ve aşırı alkol aldığı için sabah tek kelime ile iğrenç bir halde uyananlar için bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. 

Alkolün ölçüsünü kaçırmak insan metabolizmasının işleyişinde önemli derecede olumsuzluğa neden olur. Özellikle yılbaşı gecesi, eğlencenin ve alkolün dozunu ayarlayamayanlar için ertesi gün resmen bir kabustur.

Gece boyunca aşırı şekilde tüketilen meze ve çerezlerin yanında aşırı alkol alınması ertesi gün midenizde şiddetli bir rahatsızlık hissi yaratacaktır. Yılbaşı sabahı oluşan midede yanma  ve hazımsızlık hissi gün boyunca sizinle birlikte olacaktır. 

Alkol tüketiminde ölçülü davranmayıp aşırıya kaçanlar yılbaşı gecesinin sabahında şiddetli baş ağrısı, midede yanma gibi rahatsızlıklarla mücadele etmek zorunda kalırlar.

Midenizdeki yanmadan ve başınızdaki ağrıdan kurtulmak için öneriler:

Yılbaşı sabahı güne hafif bir çorba ile başlayabilirsiniz. 

Alkol nedeniyle kaybettiğiniz mineralleri kazanmak için gün içinde bol bol su içmelisiniz.

Taze sıkılmış meyve suyu içmeniz vücuttaki zararlı toksinleri atmanızı kolaylaştıracaktır.

Rezene, papatya ve zencefil çayı içerek midenizdeki yanmayı ve başınızdaki ağrıyı hafifletebilirsiniz.

Muz kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Potasyum yönünden zengin olan muz alkol alarak kaybettiğiniz potasyum ve diğer mineralleri yeniden kazanmanızı sağlayacaktır.

Muz alkolün ölçüsünü kaçıran kişilerde mucizevi bir etki göstererek kas ve baş ağrılarını da azaltmaktadır.

Alkolün etkisini azaltmak için bol bol su tüketilmeli ve kanda bulunan alkolü vücudunuzdan bir an önce atmalısınız.

Midede oluşan yanma hissinden kurtulmak için antiasit mide ilacı alabilirsiniz.

Ne yaparsanız yapın başınız ağrımaya devam ediyorsa ağrı kesici ilaç alabilirsiniz. 




19 Aralık 2013 Perşembe

Vitaminler Sanıldığı Kadar Masum Olmayabilir

Vitamin hapları en çok kullandığımız ilaçlar arasında ilk sıralarda yer almakta. Birçoğumuz bu ilaçları nasıl olsa birşey olmaz diyerek, adeta gözü kapalı tüketiyoruz. Kısacası birçok konuda olduğu gibi vitamin kullanımı konusunda da bilinçsizce davranıyor ve kendi sağlığımızı riske atıyoruz.


Vitamin ilacı kullanmak için doktorun reçete yazmasını  çok fazla önemsemiyoruz. Yani doktor tarafından önerilse de önerilmese de kendi kafamıza göre vitamin hapı kullanmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Deyim yerindeyse bu ilaçları peynir ekmek gibi tüketiyoruz.



Hiç unutmuyorum, bir keresinde küçük oğlum hastalandığı için doktora götürmüştüm. Benden önce çocuğunu muayene ettiren bir bayan doktordan ısrarla çocuğu için vitamin ilacı istiyordu. Doktor da ısrarla "hayır" diyerek çocuğa yedirmesi gereken yiyecekleri sıralıyor ve "bunları yesin yeter, vitamin ilacına gerek yok" diyordu. Demek ki o doktorun bir bildiği varmış.



Vitamin ilacı kullanımında belki de dönüm noktası olacak, vitaminleri yeniden değerlendirmemizi sağlayacak olan bir araştırmanın sonucunu sizlerle paylaşmak istiyorum. "Takviye vitamin hapı almak ne hastalığı önlüyor ne de ömrü uzatıyor. Aksine vitamin hapı kullananlarda kanser riski artıyor.Evet, daha basit bir anlatımla vitamin hapları sanıldığı gibi vücutta mucize yaratmıyor. Warwick Üniversitesi ve Johns Hopkins Tıp Fakültesi bilim adamlarının yapmış olduğu araştırma sonucuna göre bu ilaçlara galiba boş yere para harcıyormuşuz. 

Araştırma ekibinde yer alan uzmanlar vitamin hapı kullanmak yerine, spor yapmak ve sağlıklı beslenmek gerektiğini belirtiyorlar. Araştırma 450 bin kişi üzerinde yapılmış. Vitaminlerle ilgili yapılan bu araştırma tam 12 yıl sürmüş. Bu süre boyunca vitamin kullananan kişilerde üzerinde yapılan araştırmaya göre haplar, kanser riskini azaltmamış aksine bazı kanser türlerinin görülme olasılığını artırmış.

Kalp krizine ve bunamaya karşı da olumlu bir etkisi olmadığı anlaşılan vitamin hapları aslında sanıldığı kadar masum da değilmiş. Hastalıklara karşı herhangi bir koruma sağlamayan bu haplar aynı zamanda kullanan kişilerde kilo artışına da neden oluyormuş.



Aslında, tabiatta yetişen o kadar çok mucizevi besin maddesi var ki, doğru besin maddelerini tüketerek ve sağlıklı beslenerek vücudumuz için gerekli vitaminleri doğal yolla gayet tabi ki alabiliriz. Böylece doğal yoldan almış olduğumuz vitaminler sayesinde sağlıklı yaşayabilir, hastalıklara karşı bağışıklık sistemimizi güçlendirebiliriz. 

Siz siz olun ihtiyacınız olmadan vitamin tüketmeyin. Tüm ilaçların doktor kontrolünde tüketilmesi gerektiğini aklınızdan çıkarmayın.  Mutlaka vitamin desteği almanız gerekiyorsa doktorunuzun verdiği reçeteyi dikkate alın.

16 Aralık 2013 Pazartesi

Otizmli Çoçuklar İçin El Ele

Otizmli çocuk sahibi olmak ne kadar zordur kim bilir? Birkaç gün önce televizyonda akşam haberlerini izlerken otizmli çocuklara bakım ve rehabilite hizmeti veren bir merkezle ilgili haber dikkatimi çekti. Yıllar önce okumuş olduğum bir kitap, otistik bir çocuğu olan annenin çocuğunu eğitebilmek ve kendisiyle iletişim kurmasını sağlamak için vermiş olduğu mücadelenin büyüklüğünü anlatıyordu. Televizyondaki görüntüler bana okumuş olduğum o kitabı hatırlattı. 


Eğitim merkezinde kalan çocuklara, hayatlarını kendi başlarına idame ettirebilmelerini sağlayacak olan bilgiler (iletişim kurma, oyun oynama, mutfakta yemek yapma vb.) verilmeye çalışılıyor. Haberde otistik çocukların eğitilmesi ve hayata hazır hale getirilebilmesi için eğitim merkezlerinin sayısının artması gerektiğinden bahsediliyordu. 


Evet, yapılan araştırmalar ülkemizde her 150 çocuktan birinin otistik çocuk olduğunu gösteriyor. Hastalığın ortaya çıkmasında genetik geçişin etkili olup olmadığı henüz belli değil. Şunu kabul etmek gerekiyor ki, hayata bir sıfır yenik başlayan bu çocuklarımızın eğitilmesi ve hayatına devam edebilmesi için herkesin üzerine düşen görevi yapması gerekiyor. 


Bu tür merkezlerin çoğalması demek daha fazla çocuğa yardım eli uzatılması demek. Bunun için bu merkezlerin sayılarının artması gerekiyor. Daha fazla merkez açılabilmesi için maddi destek şart. Bu tür projelere gerekli olan desteğin mutlaka sağlanması lazım. Ülkemizde bu tür merkezlere gerekli olan maddi desteği sağlayabilecek çok sayıda insan var. Toplum olarak biraz daha duyarlı olmayı başarabilirsek, bu çocukların daha kolay bir hayat yaşamasını sağlayabiliriz. 

Haberi seyrederken, bu çocukların aslında ailelerinin değil hepimizin yani toplumun çocukları olduğunu düşündüm. Toplum olarak bu çocuklara ve ailelerine gerekli desteği sağlamalıyız. Otizmli çocuklarla ilgili hassas bir yapıya sahibim. Bu çocukların ailelerinin ne kadar zor bir hayat yaşadığına yakınen şahidim. Onların eğitilmesini sağlayacak eğitim merkezlerinin sayısını artırmaya yönelik tüm çalışma ve faaliyetlere destek olduğumu belirtmek isterim.



Okumuş olduğum ve otistik bir çocukla annesinin hikayesini anlatan kitabın bende oluşturduğu farkındalık sayesinde otizmin bir gelişim bozukluğu olduğunu yıllar önce öğrenmiştim. Basit bir anlatımla söyleyecek olursak, otizm, bebeklikte ortaya çıkan bir gelişim bozukluğu. Hastalık yaşamın ilk iki yılı içinde ortaya çıkıyor ve ömür boyu devam ediyor. Sosyal etkileşimde, sözel ya da sözel olmayan iletişimde problem yaşayan otistik çocuklar, yaşam boyu bu şekilde kalıyorlar. Özel eğitime ihtiyaçları olan bu çocuklar, eğitim verildiğinde, hayatlarını devam ettirme yetileri gelişiyor, çevreyle iletişim kurmaya başlıyorlar ve  kendi gereksinimlerini karşılayabiliyorlar.

Otizmin belirtileri:

  • Yaşıtları ile iletişim kuramazlar.
  • Rutin yaşamak isterler, değişikliğe aşırı tepki verirler.
  • Gereksiz yere güler ya da ağlarlar.
  • Sorulara cevap vermezler, söyleneni tekrar ederler.
  • Ses tonları değişmez, hep aynı ses tonu ile konuşurlar.
  • El çırpma, kanat çırpma, zıplama, parmak ucunda yürüme gibi tekrarladıkları hareketler vardır.
  • Her zaman aynı oyunları oynarlar.
  • Saatlerce aynı pozisyonda (çamaşır makinasını seyretmek, televizyon seyretmek vb.) kalabilirler.
  • Soğuk, sıcak ya da acıya duyarsız olabilirler.
  • Birçot otizm hastası konuşamaz, konuşmayı iletişim aracı olarak kullanmaz.
  • Yemek yeme problemlidir. Yemek yemek istemezler.
  • Bazı otizm hastaları saldırgan olabilir.
  • Göz kontağı kurmakta zorlanırlar, hatta kuramazlar.
  • Otizm hastası çocuk adıyla seslediğinizde tepki vermez.
  • Motor gelişiminde düzensizlik vardır. Hareketlerini kontrol edemezler.





13 Aralık 2013 Cuma

Zencefil İle İlgili Bilmeniz Gerekenler

Zencefil son günlerde adını sıkça duyduğumuz şifalı bir bitkidir. Ben de bu bitki hakkında şöyle bir araştırma yaptım ve bunu sizlerle paylaşmak istedim. 

Zencefil grip ve soğuk algınlığı tedavisinde yardımcı olarak kullanılabilir. Zira zencefilin baş ağrısına iyi geldiği ve solunum yollarını açtığı bilinen bir gerçektir. 

Zencefil hazımsızlık ve gaz problemi sorunlarını çözüme ulaştırır.

Güçlü bir antiseptik ve antioksidan olan zencefil, kanı temizler ve vücuda zararlı olan oksitlerin atılımını hızlandırır. 

Midenin dostudur. Mide ağrılarında etkilidir.

Uykudan önce alındığında uyku kalitesini yükseltir, rahat uyumanızı sağlar.

Soğuk kış günlerinde vücut ısınızı dengeler, zencefil çayı sayesinde daha az üşürsünüz. 

Kapl dostudur, kalp ritminizi düzenler.

Romatizmal hastalıklarda yıllardır kullanılan zencefil, gün geçtikçe daha çok tanınmaya ve kullanılmaya başlanmıştır. 

İştah açıcı özelliği vardır. 

Yemeklere baharat olarak katılabilir. Yemeğin lezzetine lezzet katar.

Zencefil Kullanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler;

Zencefil küçük çocukların kullanması için uygun değildir. Bu nedenle çocuklara özellikle de 2 yaşından küçük çocuklara kesinlikle zencefil çayı içirilmemelidir. 

Gereğinden fazla zencefil tüketmek, istenmeyen sonuçlar doğurabilir, büyükler günde 4 gramdan fazla zencefil tüketmemelidir. Çocuklarınıza zencefil çayı içirmek istiyorsanız bir uzmana danışmalısınız.  



8 Aralık 2013 Pazar

KIŞ DEPRESYONUNA DİKKAT

Malum, artık kış mevsimi iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladı. Birçok yerde kara kış kendini gösterdi, etkili kar yağışı nedeniyle yollar buz pistine dönüştü, trafik kazaları meydana geldi, yoğun kar yağışı nedeniyle yollar kapandı... Değişmeyen Türkiye manzaraları yaşandı ve bütün bir kış boyunca da yaşanmaya devam edecek...

Kış mevsimi ile birlikte havalarda yaşanan değişim bizleri hem fiziksel hem de psikolojik olarak etkiliyor. Kış mevsiminin getirmiş olduğu mevsimsel değişimlerden hepimiz farklı şekilde etkileniyoruz. Bazılarımız mevsim dönümlerinde meydana gelen değişimleri kolay atlatırken bazılarımız ise kış depresyonu için güçlü bir aday haline gelebiliyor. Güneş ışığının azalması ile birlikte yağmurlu, puslu ve karanlık günlerin artması, insan metabolizmasını ve psikolojisini olumsuz etkileyebiliyor. Uzmanlar,  kış aylarında depresyon vakalarında önemli bir artış yaşandığını belirterek bizleri uyarıyorlar. 


  1. Hayattan zevk almadığınızı hissediyorsanız ve tahammül sınırınız çok azaldı ise,
  2. Kendinizi değersiz hissediyorsanız ve hayatınızın boşa geçtiğiniz düşünüyorsanız, 
  3. Umutsuz ve huzursuzsanız,
  4. İştahınız aşırı arttı ise ya da tamamen kapandı ise, 
  5. Sabah dinlenmemiş halde uyanıyorsanız ve yataktan hiç çıkmak istemiyorsanız,
  6. Önceden zevk alarak yaptığınız şeyleri  yapmaktan hoşlanmıyor ya da zevk almıyorsanız,
  7. Kendinizi hasta gibi hissediyorsanız ve sürekli olarak vücudunuzdaki ağrılardan şikayetçi iseniz,
  8. Cinsel ilgisizlik ve isteksizlik yaşıyor iseniz,
  9. Dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon güçlüğü çekiyorsanız,
bir uzmana başvurmanızın zamanı gelmiş demektir. Bu belirtilerin birçoğu sizde de görünüyor ise siz de kış depresyonu ile mücadele etmek zorunda olabilirsiniz. 
Unutmayın, mevsimsel değişimlerden kaynaklı depresyon tedavisi ancak uzman bir doktor kontrolünde yapılabilir. Depresyonda olduğunuzu düşünüyorsanız zaman geçirmeden profesyonel yardım almalısınız. 

4 Aralık 2013 Çarşamba

Dikkat! Türkiye'de Obez Çocukların Sayısı Hızla Artıyor

          Bir tek obezite sorunumuz yoktu artık obezite sorunumuz da var. Türkiye'de obez olanların oranı %15'e ulaşmış. Ne kadar büyük bir oran değil mi? Yani Türkiye'de nüfusun 10 milyonu obez.  İlkokula giden çocuklar arasında yapılan bir araştırmaya göre çocukların % 22'si obez çıkmış. Bu rakam çok yüksek bir rakam. Ciddi sağlık sorunlarına neden olan obezite, hareketsiz yaşam ve yanlış beslenmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmakta. Obezite ile mücadelenin ilk kuralı ise çocuklarına doğru beslenme alışkanlığı kazanmasından geçmekte. Bu sağlanamazsa Türkiye ileriki yıllarda çok sayıda obez insanın yaşadığı bir ülke haline gelebilir. 

       Çocuklar arasında yapılan bir araştırma obezitenin özellikle zengin çocukları arasında daha yaygın olduğu nu göstermiş. Gün içinde yemek öğünlerini fast-food beslenerek, ayak üstü atıştırarak geçiren bu çocuklar, zamanla obezite ile mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Yüzyılın sorunu olarak görülen obezite ile mücadele edilmediği takdirde önemli hastalıklara kapı açılmış olunuyor. Obezite, kalp-damar hastalıkları, kanser, yüksek tansiyon, kas ve iskelet sistemi hastalıkları, şeker hastalığı, tiroid gibi önemli hastalıklara davetiye çıkarmakta. Ayrıca, obez kişilerin depresyon hastası olmaya aday olduğunu belirten uzmanlar, obezite ile etkili şekilde mücadele edilmesi gerektiğinin altını çiziyorlar.


         Şişmanlığa ya da kilo almaya neden olacak herhangi bir  ilaç kullanmayan çocuklarda görülen obezitenin nedenleri arasında, hareketsiz yaşam ve fast-food beslenme birinci sırada yer almakta. Obezite ile mücadelenin bebeklikten itibaren başladığını belirten uzmanlar "bebeklerin ilk altı ay sadece anne sütü ile beslenmesinin doğru olduğunu, ilerleyen yaşlarla birlikte ise çocuğa sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılması gerektiğini" vurguluyorlar. Çocukların televizyon ve bilgisayar karşısında geçirdiği zamanı da en aza indirmekte yarar var. Çünkü,  hareketsiz bir yaşam, nasıl ki büyüklerde yağlanma, kilo alma ve obezite sorununa neden oluyorsa, çocuklarda da yağlanma ve obeziteye sebep oluyor.  



Dikkat! Türkiye'de Obez Çocukların Sayısı Hızla Artıyor

          Bir tek obezite sorunumuz yoktu artık obezite sorunumuz da var. Türkiye'de obez olanların oranı %15'e ulaşmış. Ne kadar büyük bir oran değil mi? Yani Türkiye'de nüfusun 10 milyonu obez.  İlkokula giden çocuklar arasında yapılan bir araştırmaya göre çocukların % 22'si obez çıkmış. Bu rakam çok yüksek bir rakam. Ciddi sağlık sorunlarına neden olan obezite, hareketsiz yaşam ve yanlış beslenmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmakta. Obezite ile mücadelenin ilk kuralı ise çocuklarına doğru beslenme alışkanlığı kazanmasından geçmekte. Bu sağlanamazsa Türkiye ileriki yıllarda çok sayıda obez insanın yaşadığı bir ülke haline gelebilir. 

       Çocuklar arasında yapılan bir araştırma obezitenin özellikle zengin çocukları arasında daha yaygın olduğu nu göstermiş. Gün içinde yemek öğünlerini fast-food beslenerek, ayak üstü atıştırarak geçiren bu çocuklar, zamanla obezite ile mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Yüzyılın sorunu olarak görülen obezite ile mücadele edilmediği takdirde önemli hastalıklara kapı açılmış olunuyor. Obezite, kalp-damar hastalıkları, kanser, yüksek tansiyon, kas ve iskelet sistemi hastalıkları, şeker hastalığı, tiroid gibi önemli hastalıklara davetiye çıkarmakta. Ayrıca, obez kişilerin depresyon hastası olmaya aday olduğunu belirten uzmanlar, obezite ile etkili şekilde mücadele edilmesi gerektiğinin altını çiziyorlar.


         Şişmanlığa ya da kilo almaya neden olacak herhangi bir  ilaç kullanmayan çocuklarda görülen obezitenin nedenleri arasında, hareketsiz yaşam ve fast-food beslenme birinci sırada yer almakta. Obezite ile mücadelenin bebeklikten itibaren başladığını belirten uzmanlar "bebeklerin ilk altı ay sadece anne sütü ile beslenmesinin doğru olduğunu, ilerleyen yaşlarla birlikte ise çocuğa sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılması gerektiğini" vurguluyorlar. Çocukların televizyon ve bilgisayar karşısında geçirdiği zamanı da en aza indirmekte yarar var. Çünkü,  hareketsiz bir yaşam, nasıl ki büyüklerde yağlanma, kilo alma ve obezite sorununa neden oluyorsa, çocuklarda da yağlanma ve obeziteye sebep oluyor.  



30 Kasım 2013 Cumartesi

Gripte İkinci Günüm

          Hava hala soğuk. Ta iliklerime kadar soğuğu hissediyorum ya da ateşli olduğum için üşüyorum. Boğazımda hissetmiş olduğum yoğun boğaz ağrısı da dayanılacak gibi değil. Halsizlik de aynen devam ediyor. Her yerim ağrıyor ve kendimi çok kötü hissediyorum. Hafta sonu olduğu için hastaneler de kapalı. Hastanenin acil servisine de gitmek istemedim. Ancak, pes etmedim ve kendi kendimi iyileştirmek için çabalıyorum. Kendime sıcak bir çay yaptım, ballı ve limonlu. Ballı ve limonlu çay, kendimi biraz daha iyi hissetmemi sağladı. Yün battaniyemin altında yatıyordum ki, güzel bir blog yazısı yazmak istedim. Grip olanların, kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacak bazı önerilerde bulunabilirim diye düşündüm, işte kalemimden dökülenler:
          Gripten kurtulmak için açık havada yürüyüş yapmanızı tavsiye ediyorum. Temiz havada yürüyüş yapmanız, burun tıkanıklığı ile mücadele etmenizi kolaylaştıracaktır. Bulunduğunuz ortamın havasını nemlendirmeniz de burnunuzun açılmasına yardımcı olacaktır. Bunun için bulunduğunuz ortamda su kaynatabilirsiniz.  Gripte en zor olanı ateş ile mücadele etmek. Ateşiniz yükseldiğinde hani gözlerinizin içi yanıyor da çıkacak gibi oluyor ya, en zor olanı o. Ateş düşürmek için ılık bir banyo yapabilirsiniz. Sıcak bir tavuk çorbası da grip için bire bir. Boğaz kuruluğu ile de mentollü pastil yardımı ile mücadele edebilirsiniz. Ayrıca sıcak çay, meyve suyu, ıhlamur, yeşil çay da içebilirsiniz. Bir de bol bol dinlenin. Ben dinlenmeye devam ediyorum. Bazen kalkıyorum ve aklıma gelen şeyleri sizinle paylaşmak için blog sayfama giriyorum o kadar. Büyüklerimiz ne demişler; grip ilaçla 7 gün ilaçsız bir haftada geçer. Sağlıklı günler...

29 Kasım 2013 Cuma

Grip Oluyorum

             Hava çok soğuk. Kış geldi. Evimin balkonunda neredeyse rüzgar değil kasırga esiyor. Biraz ateşim mi var nedir? Hapşırmaktayım, halsizim ve gözlerim çok yanıyor. Galiba biraz da üşüyorum. Ayrıca öksürük, kas ağrısı ve eklem ağrısı da var. Sizce de ben grip mi oluyorum? Her sene, kış gelmeden önce,  grip aşısı olacağını söyleyip olamayan talihsizlerden birisi de benim. Bugün bir kez daha anladım ki, benim grip aşısı olmam gerekiyor. Şimdi bütün işlerim aksayacak ve ben yatak döşek yatacağım. Yapacak bir şey olmadığına göre kendimi iyi hissedene kadar dinlenmeliyim. Gripten kurtulmak için en etkili ilaç dinlenmek. Şanslıyım ki, kalp hastası, şeker hastası ya da akciğer hastası değilim. Çünkü, grip hastalığı bu tür kronik hastalığı olanlarda daha ağır seyreden bir hastalık.  


               Sizin de bildiğiniz gibi, mevsim geçişlerinde mutlaka grip salgını olur. Bugünlerde benim çevremde kim varsa herkes grip oldu. Demek ki, şimdi de sıra bana geldi. Antibiyotik kullanmadan bu hastalığı geçirmem lazım. Benim size önerim grip olduğunuzda bolca dinlenin, bir doktora görünün, doktorunuzun vermiş olduğu ilaçları kullanın. Doktor tarafından verilmediği halde doktor vermiş gibi antibiyotik kullanmayın. Ha... Bir de kaynamış bir bardak suyun içine bolca limon sıkın, içine bir ya da iki kaşık da bal katın ve bunu sıcak sıcak için, işe yarıyor, haberiniz olsun. Artık dinlenmeye gidiyorum, bu soğuk kış gününde grip olan herkese de geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum...

26 Kasım 2013 Salı

Genital Siğillerden Kurtulabilirsiniz

Siğil deride ortaya çıkan, pürtüklü ve küçük çıkıntılara verilen isimdir. Toplu iğne başı büyüklüğünde olabileceği gibi bezelye büyüklüğünde de olabilen bu çıkıntılar, daha çok ellerde, parmak üstlerinde, ayaklarda, ayak tabanında ve genital bölgede çıkarlar. Genital bölgede çıkan siğiller tıp dilinde, genital siğil olarak adlandırılırlar. Çoğu zaman bir iki tane olan genital siğil önlem alınmadığında tüm genital bölgeyi kaplayabilir. Bu nedenle, kendisinde genital siğil bulunduğunu düşünen kişiler, bir an önce bir uzmana başvurarak bu siğillerden kurtulmalıdır. Genital siğiller çoğunlukla cinsel yolla bulaşan siğillerdir. Aktif cinsel yaşamı olan insanlarda bu siğillere rastlamak mümkündür. Bu siğillerin cinsel yolla bulaşması nedeniyle, çoğu zaman, HPV virüsünü taşıyan partner, hasta olmayan partnere de HPV virüsünü geçirmiş olur. Günümüzde birçok insan bu virüsü taşıdığından habersiz, cinsel ilişkiye girmeye devam etmektedir. Bu nedenle, virüsün taşıyıcısı olan ve başkalarına bulaştırmaya devam edenlerin  sayısı tam olarak bilinmemektedir. HPV virüsü özellikle bayanlarda, rahim ağzı kanseri gibi istenmeyen sonuçlara neden olmaktadır. Aktif cinsel yaşamı olan ve genital bölgesinde siğil olmasından şüphelenen herkes, zaman geçirmeden  bir uzmana başvurmalı ve tedavi olmalıdır.
Genital siğiller, cerrahi ve ilaçla tedavi olmak üzere iki yolla tedavi edilmektedir. ilaç tedavisinde, siğil bulunan bölgeye doktor tarafından verilen siğil ilacı sürülür. Bu ilaçların genel özelliği siğil dokusunu tahrip etmesi ve yok olmasını sağlamasıdır. Cerrahi tedavi ise dondurarak ve yakarak (koterizasyon) yapılır. Çok daha etkili bir yöntem olan lazer tedavi ise yüksek direnç gösteren siğil vakalarının tedavisinde tercih edilen bir yöntemdir.
Genital siğiller, virütik  hastalık olması nedeniyle tekrarlayabilmektedir. Bu nedenle bağışıklık sistemini güçlendiren gıdalar alınmalı, zorunlu olmadıkça antibiyotik kullanılmamalı, genital bölge temizliğine dikkat edilmelidir. Cinsel hayatta tek eşli olmaya özen gösterilmeli, korunmasız cinsel ilişkiye girilmemeli, mümkünse cinsel ilişkide prezervatif kullanılmalıdır.

25 Kasım 2013 Pazartesi

Sigarayı Nasıl Bıraktım

Sigara tiryakisi olan herkes çok iyi bilir, bu öyle bir aşktır ki, kolay kolay vazgeçemezsiniz. Ben de yıllarca sigara içen birisi olarak bu illetten kurtulmayı çok istiyor, ancak bu aşka elveda demeye bir türlü cesaret edemiyordum. Yıllarca bir türlü vazgeçemediğim sigara, son zamanlarda beni kendine daha çok esir etmeye başlamış, sigara alışkanlığım daha da derinleşmişti. Artık sabah kalktığımda ilk işim, aç olmama rağmen bir tane sigara içmek olmuştu. Kanser, kalp hastalığı, koah, astım, bronşit gibi birçok hastalığın oluşmasında yüksek derecede sorumluluğu olan sigara, hayatıma ergenlikle birlikte girmiş ve bir daha hiç çıkmamıştı.  Aklıma, sigara bırakmak fikri geldiği zaman "asla" diyecek kadar severek içtiğim bu illet zamanla öksürmeme, nefes darlığı yaşamama neden olmaya, sağlığıma zarar verdiğini yavaştan  hissettirmeye başlamıştı. Kayınvalidemin çok fazla sigara içtiği için koah hastası olması, vermiş olduğum karar da etkili oldu. Yirmi yıla yakın bir süre içtiğim sigara ile vedalaşmanın zamanı artık gelmişti. Sigara bırakmak fikrine kendimi yavaş yavaş alıştırmaya başlamıştım ki, Sağlık Bakanlığı'nın  171 sigara bıraktırma servisi imdadıma yetişti.  Böylece  sigarayı bırakma maceram resmen başlamış oldu.
Sigarayı bırakmak isteyenlerin gözünü korkutmak istemem ama bu alışkanlıktan kurtulmak öyle çok da kolay değil. Her şeyden önce kesin kararlı olmalısınız. Sigara bıraktırma ilacı olarak verilen ve insanı psikolojik olarak sigara yoksunluğuna  hazırlayan bu ilaçlar,  öyle anlatıldığı gibi pat(!) diye sigarayı bırakmanızı sağlamıyor. Kendinizi sigarayı bırakmaya şartlandırmanız gerekiyor. Sigarayı bırakırken, yemeklerden sonra sigaraya duymuş olduğum özlem benim için işin en zor kısmıydı. Bir de, canınızı sıkan bir şey olduğunda bir tane yakıvermek istiyorsunuz. Özellikle çevrenizdekilerle (eşiniz, çocuğunuz, komşunuz, amiriniz vb.) yaşamış olduğunuz küçük gerginlikler sizi sigara içme noktasına kadar getiriyor, böyle durumlarda son anda kendinizi durduruyorsunuz. Siz de sigarayı bırakmak istiyorsanız, böyle bir durumda,  derin derin nefes alın ve sigarayı bırakmak için harcamış olduğunuz emeği düşünün. Sonunda bu illetten kurtulacağınızı hayal edin ve sigara almaktan vazgeçin. Ben de kaç defa kendimi sigara almaya giderken yakaladım ve kendime vermiş olduğum sözü hatırlayarak sigara almaktan vazgeçtim. Sigarayı bırakırken en önemli sorun, tiryakilikten kaynaklı yaşamış olduğumuz yoksunluk duygusu. Bu duyguyla baş edebilmek için spor yapın, uzun yürüyüşlere çıkın, kitap okuyun, sinemaya gidin. Kendinizi nasıl mutlu hissediyorsanız öyle davranın ama asla sigara  içmeyin...

24 Kasım 2013 Pazar

Kolesterolü Yüksek Olanlar Ne Yemeli

Yüksek kolesterol yanlış beslenme sonucu ortaya çıkan bir sorundur.  Kolesterol hayvanların kanında bulunan bir steroid libipdir. Hücrelerin işleyişinden tutun da hormonların dengelenmesine kadar, vücudumuzda bulunan tüm organlar görevlerini sağlıklı bir şekilde devam ettirmek için kolesterole ihtiyaç duymaktadır. Yani kolesterol aslında vücudun işleyişi için gerekli bir unsurdur. Ancak beslenme sorunu olan insanlarda aşırı kilo ile birlikte ortaya çıkan yüksek kolesterol tehlikeli olabilmektedir. Yani insan vücudu kendisi için gerekli kolesterolü zaten üretmektedir. Bunun yanında yenilen gıdalarla birlikte vücuda yüksek oranda kolesterol yüklenmesi kalp ve damar hastalıklarına neden olabilmektedir. Ancak yüksek kolesterolü olan herkes, kalp ya da damar hastası olacak diye bir kural yoktur. Zaten yüksek kolesterol tek başına kalp ve damar hastalığına neden olmaz. Vücudumuzun bir makine olduğunu kabul edersek, gereğinden fazla verilen her şey gibi yüksek seviyedeki kolesterolün de vücut için zararlı olacağını, aşırı yükselen kolesterol seviyesinin, otomatik bir işleyişe sahip olan bu makinenin bozulmasına neden olabileceğini unutmamak gerekir.
Peki, yüksek kolesterol nedeniyle diyet yapmak zorunda kalanlar hangi besin maddelerinden uzak durmalıdır? Kolesterol seviyesini düşürmek isteyenler yüksek oranda yağ ihtiva eden gıda maddelerinden uzak durmalıdır. Kandaki kolesterolün istenilen seviyeye inmesini sağlamak için yapılacak en akıllıca şey doğru beslenmeyi alışkanlık haline getirmektir. Sebze ağırlıklı beslenmek, şekerli gıdaları hayatımızdan çıkarmak, karbonhidrat tüketimini asgariye indirmek sağlıklı beslenmek için atılacak adımların başında gelmektedir. Yağlı beslenen kişilerden ziyade, şeker tüketimi fazla olan kişilerin kanında trigliserid seviyesi yüksek çıkmaktadır. Bu nedenle, pirinç, makarna ve ekmek tüketimi sınırlanmalı, mümkünse bu gıda maddeleri hiç tüketilmemelidir. Bal, şeker, yapay tatlandırıcılar, meyve suları, kola, şekerli gıdalar, fastfood türü yiyecek maddeleri tüketimi sınırlanmalı, bu tür gıda maddelerini çok fazla tüketen kişiler, beslenme alışkanlıklarını gözden geçirerek yeniden düzenlemelidir. Tahıllar ve baklagiller düşük kolesterol için bire birdir. Ayrıca ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişler de kolesterolün düşürülmesinde etkilidir. Gerçek zeytinyağı kullanmak, kolesterolün düşürülmesine yardımcı olur.  Trans yağ içeren (fastfood ürünler, çerezler, kraker, cips ve bisküviler vb.) yiyecek maddeleri, işlenmiş gıda maddeleri (sucuk, salam, pastırma, sosis vb.), doymuş yağ içeren gıda maddeleri kolesterolü yüksek olan kişilerin tüketmemesi gereken yiyeceklerdir.  Sağlıklı bir yaşam için bu yiyecekleri hayatımızdan çıkarmamız gerekmektedir.

23 Kasım 2013 Cumartesi

Alzheimer Hastalığı


     Alzheimer hastalığı  insanların en çok merak ettikleri hastalıkların başında gelmektedir. Hastalığın hala bilinmeyen yönlerinin olması, tıp dünyasını, bu hastalık konusunda sürekli araştırma yapmak zorunda bırakmaktadır. Beynin hala tam olarak çözümlenememiş olması, Alzheimer hastalığının da tam olarak çözümlenememesine neden olmaktadır. Bilinmeyen bir dünya olan beyin, oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu nedenle, bu organımızla ilgili hastalıkların da çözümlenmesi ve kolayca tanımlanabilmesi hala mümkün olmamaktadır.
     Yaşlanma ile birlikte ortaya çıkan Alzheimer hastalığı, beyin hücrelerinde meydana gelen deformasyon olarak tanımlanabilir. Günlük yaşamı devam ettirmeyi zorlaştıran ve hastaların ilerleyen zamanlarda tamamen bakıma muhtaç hale gelmesine neden olan bu hastalık, demansın yani bunamanın en sık görülen şeklidir. Hastalık belirtileri arasında ilk sırayı hafıza kaybı almaktadır. Geçmişe dönük her şeyi hatırlayabilen hasta, yakın zamanda yaptığı bazı şeyleri hatırlamakta zorlanmaya başlar. Örneğin, kapıyı kilitlemeyi değil anahtarın kapı kilitlemeye yarayan bir eşya olduğunu unuturlar. Herkesin unutabileceği şeyleri unutmak normal kabul edilirken, unutkanlığın boyutu her geçen gün derinleşiyorsa, hasta nereye gideceğini, eve nasıl döneceğini, ne yapması gerektiğini sık sık unutmaya başlamış ise unutkanlık dikkate alınmalıdır. Hastalıkla birlikte, bilişsel ve işlevsel yapıda da bir bozulma başlar. Alzheimer hastalığına yakalanan kişiler konuşmakta zorlanmaya, hareketlerini kontrol edememeye, sendeleyerek yürümeye başlar ve  kendi dünyalarına çekilerek kimseyle konuşmazlar. Daha fazla ya da daha az yemek yemeye başlarlar. Zaman içinde yemek yeme alışkanlıkları tamamen bozulur ve açlık-tokluk hisleri kaybolmaya başlar. Bu nedenle doymak nedir bilmezler. Hastalar, hastalığın ilerleyen safhalarında, kişisel bakımını (tuvalet, banyo, yemek yeme vb.) yapmakta zorlanmaya, tamamen bakıma muhtaç hale gelmeye başlarlar.
    
Yakın çevresinde Alzheimer hastası olanlar çok iyi bilirler, bu hastalık son derece zor ve zahmetli bir hastalık. Günlük hayatı tamamen yok eden ve hasta yakınlarının, özellikle hasta bakımı ile ilgilenen kişilerin zor günler yaşamasına neden olan bu hastalık, genetik midir yoksa değil midir net olarak söylenmemekle birlikte bu tür hastalıklarda genetik geçişin yüksek olduğu kabul edilmektedir...

22 Kasım 2013 Cuma

Yüksek Kolesterolden İlaç Kullanmadan Kurtulmak Mümkün Mü


Yüksek kolesterolü olan hastaların ve hasta yakınlarının bu illetten kurtulmak için denemedikleri şey neredeyse yoktur. Yüksek kolesterolü olan kişilere tavsiye edilen şeylerin başında likit oranı düşük, sebze ağırlıklı bir diyet gelmektedir. Benim de on yaşındaki oğlumun ölçülen kan değerlerinde  kolesterol  oranı yüksek çıkıyor. Düzenli aralıklarla kontrol edilen kolesterol oranı ne yükseliyor ne de düşüyor. Ancak biz diyeti uygulamaya devam ediyoruz. Uygulamış olduğumuz ve hastanede diyetisyen tarafından hazırlanan bu diyet programına göre sucuk, pastırma, salam, sosis, tereyağı, margarin, çikolata, bisküvi, yağlı et, kola, meyve suyu gibi yiyecekler kesinlikle yasak. Hazırlanan diyet programına göre oğlum,  sebze ve tahılları istediği kadar yiyebiliyor. Özellikle bulgur, nohut, mercimek gibi tahılların tüketimi serbest bırakılmış. Elimizden geldiğince diyeti  uygulamaya dikkat ediyoruz ve özen gösteriyoruz. Ancak zaman zaman diyeti bozduğumuz anlar da olmuyor değil. Açıkçası bugünlerde yapılan "kolesterolden korkmayın" tarzı açıklamalar beni de biraz rahatlattı. Oğlumun sağlıklı olmasını, kalp hastası olmamasını arzu ediyorum. Bu nedenle "kolesterol vücudun düşmanı değil, aksine vücudun dostu" şeklinde yapılan açıklamalar tüm kolesterol hastaları gibi beni de rahatlatıyor. Ancak biz yine de tedbiri elden bırakmayalım ve diyetimizi uygulamaya devam edelim. Şu bilinen bir gerçektir ki, doktorun hazırlamış olduğu diyet programına bire bir uyduğunuzda kandaki kolesterol seviyesi normal düzeye geriliyor ya da en azından yükselmiyor. Kolesterolü yüksek bir çocuk annesi olarak, konu hakkında ortaya çıkan yeni gelişmeleri ve tıp dünyasının konu ile ilgili yapacağı tüm açıklamaları dikkatle takip etmeye devam edeceğim. Bugünlerde kafası karışan tüm kolesterol hastaları(!) da diyetlerini bozmadan konu hakkında yapılan açıklamaları takip etmeye devam etsinler. Sağlıklı günler...